İYİKİ

Geçenlerde Arya “Ormanda tek başına yürüyüş yapınca korkmuyor musun” diye sordu?

Bende “Neyden korkayım, etrafta kimse yok ki” dedim. Sonra düşündüm. Bazen önce unsur vardır, korkutur. Bazen önce korku vardır, unsur her türlü bulunur. Öfke, memnuniyet, kaygı, neşe..içine yerleşmiş her duygu için bu dinamik mevcuttur.

Sağ kürek kemiğimin içinde bir ağrı var haftalardır, yaptığım yoga daki zorlu poz sonucu oldu sanırım. Bazen girdiğim pozlar zorlasa da orda kalarak hayatımdaki dirençleri kırıyorum sanki gibi geliyor iyi de hissettiriyor. Hafta sonu baktım hava mis. Yol beni çağırıyor, topladık bavulları Cuma günü çıktık yola. Önce Ayvalık sonra Edremit sonra Ören 3 gün şahane bir hafta sonu geçirdik. Son gün Arya yı teyzeme bırakıp sarımsaklı tarafında konumlandım. Şarabımı açtım ekmeğim, peynirim, meyvelerim içimi ısıtan güneş, kitabım ve battaniyem ile kıvrıldım. Sonra düşündüm en son Temmuz ayında gelmiştik buraya 4 gün otel bir gece de araba da uyumuştuk. Ne güzel günlerdi. Geçmişte yaşadığımız, İYİKİ dediğimiz anların kıymetini, kaybettikten sonra anlıyoruz…

Bence hayat insanın hatalarından ders alıp daha iyiye dönüştüğü, çoğaldıkça sadeleşip özünü bulduğu, kırıldıkça daha da büyüdüğü, taşları bol, çiçekleri renkli, yıldızları parlak bir yol. Ve herkesin yolculuğu sadece kendine hep kendi içimizde. Kendi kendime, kendi kafama göre, kendi payıma düşen bir dönüşümle kendim kadar bir hikayenin içinden geçiyorum. Nereye gitsem zaten bir süredir kendime geliyorum gibi.

Geçen haftanın yorgunluğunu attım. Bir iyi geldi yuvada olup içinden geldiği gibi kıvrılmak. Çok basit ama çok önemli bir değerli hissetme anı bence. Yalnızlık mahrem bir tercih benim için. Kendimi en iyi hissettiğim zamanlardır. Kendine doğru yürüme cesaretinin verdiği bir hak bu. Sonuna kadar kullanıyorum. İçinde dünyayı keşfettikçe, az biraz, kimine göre çok uzaklaşıyorsun kalabalıktan, telaşlı sendromlardan. Toksik enerjilerden sıyrılalı yıllar olmuş zaten. Kendi kendine fazlasıyla yettiğini düşündüğün bir an geliyor. Küçültüyor, küçültüyor ve iyice daraltıyorsun çemberi. Olduğun en huzurlu mutlu olduğun yer sadece evin oluyor. Düşünmek için durmak gerekiyor. Dışarıya kapandıkça içine açılıyorsun. Gökyüzüne kaldırıyorum kafamı şükrediyorum. Allahım ne güzel yaratıyorsun her şeyi.

Pazarın huzuru, keyfi enerjisi tüm hücrelerime yayılıyor. Bazen, o an içinde bulunduğumuz ‘dertlere’ odaklanmaktan büyük fotoğrafı kaçırıyoruz. Çok istediğimiz bir durum, dilediğimiz şekilde ve zamanda gerçekleşmeyince bozuluruz. Pes edesimiz gelir. Sanki hep aynı kısır döngünün içinde bir arpa boyu yol almadığımızın illüzyonuna kapılırız. Oysa minik adımlarla da olsa her an değişim içindeyiz. Aynı bütün evren gibi. Mutsuzluk, tükenmişlik hissettiğimizde nedenini bulmaya çalışıyoruz. ‘Neden böyle hissediyorum?’ diye sorguluyoruz, sanki sebebini bilirsek, çözümünü de bulabilirmişiz gibi. Her problemden kurtulmaya programlı beynimiz, buna bir çözüm bulamazsa, kendimizi güçsüz, yetersiz hissediyoruz. Ne kadar inkar edersek, unutmaya çalışırsak, o kadar ağır oturuyor göğüs kafesimize bu duygular. Ama farkındalık öğretisi diyor ki, duygularımız çözebileceğimiz problemler değiller, sadece geçici hisler.

Sebep aramak yerine, onların kişiliğimizin bir parçası değil de, gelip geçici misafirler olduğunu bilmek bizi rahatlatır.

Haftaya görüşmek üzere,

Evrim ONUK

Paylaş:

Şimdi Keşfedin!

Yazılarım

RAFİNE

Sakin bir köşede kitabım ve kahvem ile ruhumu gezdiren zamanlar yaratıyorum. Kendim için, kendime iyi gelmek için bazen de sadece canım öyle istediği için… Böyle

Yazılarım

Sevmek ve Sevilmek

Sevmek ve sevilmek. Sevmeyi bilmek ya da gerekiyorsa Erich Fromm’un da dediği gibi bir sanat dalını öğrenir gibi öğrenmek. Bir de tabi sevmekle yetinmeyip bunu

L'Atelier SoHo