Sevmek ve sevilmek. Sevmeyi bilmek ya da gerekiyorsa Erich Fromm’un da dediği gibi bir sanat dalını öğrenir gibi öğrenmek. Bir de tabi sevmekle yetinmeyip bunu gösterebilmek.
Bunlar ne kadar detaylı, ne kadar inci oyası gibi konularmış meğer. Sevmekle yetinmemek, o sevgiyi zarifçe büyütmek, özenle yeşertmek için çalışmak ne kadar elzemmiş. Bir insanı sevmek bir yana, o sevgiyi onun damarlarına türlü türlü yollarla zerk edebilmek ne kadar hayatiymiş.
Son zamanlarımda hep bunları düşünüyor, kendi yöntemlerimin, sevmelerimin ve sevilmelerimin bu tanımların içinde nerede olduğunu anlamaya çalışıyorum. On sene önceki Evrim yine çok küçümseyecek bu söylediğimi ama, bu sıralar artık herhangi birini çok sevmenin “Evet çok müthiş” ama insan denen organizmanın fazla karmaşık yapısının içinde kolayca kaybolup gidebileceğini ve o sevme halini ayakta tutabilmek için gerçekten emek sarf etmek gerektiğini düşünüyorum mesela.
Bazen de, uzunca bir zaman dilimi boyunca yaşadıklarımı yeniden tartmak zorunda kalmanın enkazı ile boğuşuyorum. Ne kadarı ne kadar değerdi, değdi, diye… Çıkardığım ‘bilanço’ da pek o kadar ‘karlı’ olmadı.’ Kendimi satırlara bıraktığım saatler geldiğine, şarap kokusuyla da ruhumun yenilendiğine göre ben sesimi de sözümü de kapatıp kendi yarattığım dünyaya çekiliyorum…
Evrim Onuk